Hogwarts Legacy Ä°nceleme

Avalanche Software’in geliştiriciliğini, Warner Bros.’un yayıncılığını üstlendiği, yıllardır Harry Potter sevenlerin dört gözle beklediği Hogwarts Legacy, 2020 yılında ilk kez duyurulduğunda âdeta ekrana yapışmış, heyecanımdan kendimi alamamıştım. Hogwarts Legacy’nin duyurusu özellikle de Harry Potter evrenini sevenlerin ilgisini çekmeyi başarmıştı, öyle ki bu evrene dair daha önce gördüğümüz oyunların tamamı yalnızca film uyarlamaları olduğundan, ne evreni tam anlamıyla yansıtabiliyordu ne de özgünlüğe sahipti. Hâl böyle olunca oyunun özellikle de “Live the Unwritten” sloganıyla tanıtılması ben dâhil evrenin hayranı herkesi meraktan çılgına döndürmüştü.

Rol yapma unsurlarının bir hayli fazla olacağını ve her Harry Potter evrenini seven insanın bir kez bile olsa içinden geçirdiği “Ben Hogwarts’ta öğrenci olsaydım nasıl olurdu?” sorusunun yanıtını almamızı sağlayacaklarını iddia eden Avalanche ekibi ve Warner Bros. oyunun tanıtım sürecinde kanımca oldukça başarılı bir süreç izledi. Oyuna dair birkaç saatlik oynanış videolarıyla oyundan ne beklememiz gerektiğini tüm berraklığıyla bizlere aktaran ekip, beklentilerimizi doğru noktada tutmamız konusunda da oldukça yardımcıydı. Tüm bunlara rağmen geliştirici ekip Avalanche’in bu kadar büyük bütçeli bir oyuna dair geçmişi olmaması, Warner Bros.’un son oyunlarda ve özellikle de Gotham Knights’taki başarısızlığı “Acaba Hogwarts Legacy beklentilerimizi doğru tutmaya çalışsa da başarısız mı olacak? sorusunun kafamızı kurcalamasına neden oluyordu.

Tüm bu soru işaretlerini giderebilmek adına Warner Bros.’un sağlamış olduğu kod sayesinde oyuna erişme imkânı yakaladık ve sizler için inceledik. Tüm detaylarıyla Hogwarts Legacy inceleme yazımız yayında!

Hogwarts Legacy Ä°nceleme

Son yıllarda açık dünya oyunlarından birçok oyuncu gibi ben de fazlasıyla sıkılmıştım. Bunun en büyük nedeni birbirini tekrar eden yan görevler ve ruhsuz, birbirinden bayık NPC’lerle dolu dünyalar. Açıkçası bu konuda şahsi görüşüm, oyun sektöründe Red Dead Redemption 2 canlı hissettiren bir dünya konusunda başı çekiyor ve şu ana dek yakınına bile yaklaşabilen bir oyun olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle açık dünya oyunlara kıyasla daha çizgisel oyunları oynamak son dönemde bana çok daha keyif veriyor. Hogwarts Legacy’i deli gibi bekliyor olsam da içi boş bir açık dünya ile gelirse oyuna olan beklentimin altında ezilmek gibi bir kaygıdan da çıkamıyordum.

İlginizi Çekebilir: Forspoken İnceleme

Oyunda geçirdiğim 30 saati aşkın sürenin ardından söyleyebilirim ki beklentimin değil kaygılarımın altında ezildim. Hogwarts Legacy kanımca Red Dead Redemption 2’den sonra en canlı açık dünyaya sahip oyunlardan biri ve oyunda geçirdiğim hiçbir sürede bu oyun keşke çizgisel yapıda ilerleseymiş dedirtmedi. Filmlerinden aşina ve aşık olduğumuz Hogwarts’ta, Hogsmeade’de ve evrenin diğer uçsuz bucaksız köşelerinde gezmek, yer yer tanıdık simalara denk gelmek ve bu evrenin bir parçası gibi hissetmek benzersiz bir deneyim yaşamamı sağladı.

Capcanlı ve “Büyü”leyici Açık Dünyası

Hogwarts Legacy’de hikâyede anlatılan birkaç nedenden ötürü Hogwarts’taki öğrencilik hayatımıza diğer öğrenciler gibi ilk seneden ve temelden değil, doğrudan 5. seneden başlıyoruz. Oyun hikâyeyi yedirmek ve temelleri kavramamamız adına süre olarak doğru tutulmuş, aksiyon olarak nispeten zayıf olsa da evrene sokabilmek adına gayet yerinde bir başlangıçla bizleri karşılıyor. Hemen ardından Hogwarts’a ilk giriş anımızın ardından gerek Hogwarts’ın filmlerdeki gibi uçsuz bucaksız birçok yeri olmasına gerek büyüklüğüne gerek canlılığına hayran kaldım.

Hogwarts’ta aklınıza gelebilecek her noktada birbirinden farklı rastgele olaya ve size görevler verecek insanlara denk gelebiliyorsunuz. Görevlere dair ekstra bir başlıkta detaylı fikrimi belirteceğim ancak Hogwarts’ın görkemini yalnızca modelleyip geçtiğinizde o devasa okul hissini vermek yeterli olmuyor. Bu noktada geliştiriciler oldukça iyi iş çıkarmış ve okulu sürekli canlı tutan olaylar ve etkinliklerle Hogwarts’ın o sıcacık hissini bizlere geçirmeyi başarmış.

Hogwarts Legacy’nin dünyasında başından sonuna kadar toplayabileceğiniz, keşfedebileceğiniz, peşinde koşacağınız, aramaktan yorulacağınız ve çözmekten sıkılacağınız fazlasıyla içerik var. Çeşitlilik olarak ne az ne de çok olsalar da eğer evrene bu denli tutku duymasaydım oturup tüm her şeyi açmak için dünyayı didik didik edeceğimi zannetmiyorum fakat bu evren konusunda benim kadar sapık insanlar olduğunu bildiğim için bu içerikler size bu dünyada fazlasıyla vakit geçirmeye yetecek.

Ana ve Yan Görevlerin Tasarımı

İncelemenin başında belirttiğim çizgisel oyuna açlığımızın en temel nedeni geliştiricilerin kurgularını ve tasarım dehalarını, yazacakları görevlere daha iyi geçirebilmeleriydi. Açık dünya bir oyunda ne yazık ki yan görevler fazlasıyla serpiştirildiğinden, görevlere olan ilgi ve odak da çizgisel oyundaki kadar olmuyor. Bu konuda Red Dead Redemption 2’nin seviyesinin yakınından bile geçebilen oyun hâlâ ne yazık ki yok ve Hogwarts Legacy de de benzer bir durum mevcut.

Büyülerin öğrenimindeki yan görev işleyişinden, evrendeki karakterlerle ilişkilerimize kadar ne yazık ki baştan savma bir iş çıkarılmış ve bu, benim gibi evrene tutkuyla bağlı insanları bile bir noktadan sonra “Hep aynı görevleri ve aynı sıradan işleri yapıp duruyorum.” algısına düşürüyor. Oyunun hikâyesinin kalitesi ve işlenişinin yorumlanmasını göreceli kabul etmek gerektiğinden bu hikâyenin ne tür görevlerle ele alındığına değinmenin çok daha doğru olacağını düşünüyorum. Hogwarts Legacy yer yer aksiyonu yüksek tutup yer yer hikâyeye altyapı hazırlamak konusunda başarılı olsa da bunu en ufak bir yan görev etkileşimiyle birleştiremediği ve karakter ilişkileri konusunda sınıfta kaldığı için evrene büyük bir tutku besleyen insanların bile birçok noktada hikâyeye ve karakterlere yabancılık çekmesine neden oluyor.

Büyüler ve Savaş Sistemi

Oyun gerek oyuncuya aksiyon-rol yapma havasını tattırmak gerek tüm gücü ve çeşitliliği bir anda vermemek için büyüleri zamana ve ana hikâyedeki ilerleyişinize bağlı olarak kontrolünüze veriyor. Bu tahmin etmesi zor bir düşünce olmamış olsa da ne yazık ki başarılı bir sistem olduğunu söyleyemeyeceğim. Ben dâhil bu oyunu bekleyen ve Hogwarts’ta öğrencilik yaşamak isteyen herkesin o büyülü okulda gerçek anlamda öğrencilik tutkusunu hissetmeyi ve kendine ait bir sınıfının olduğunu benimsemeyi istediğine eminim. Hogwarts Legacy ne yazık ki bunları minik ara sahnelerle yer yer yapmaya çalışsa da karakter ilişkilerinin de üzerinde durulmaması nedeniyle oldukça basite indirgiyor.

Öğrenmek istediğiniz ya da öğrenmek zorunda olduğunuz bir büyü için Hogwarts’taki öğretmenleriniz yer yer dünyanın farklı noktalarında yer yer de savaşlarda yapmanız gereken bir dizi görevler veriyor. Bu görevi yapıp öğretmene geri döndüğünüzde ise oldukça kısa ve basit bir mini-game yaptırarak büyüyü öğrenmenizi sağlıyor. Bu büyüler için oyunun başlarında birkaç sınıf ve ders ortamı ara sahneleri hazırlansa da sonrasında geliştiriciler “Hepsiyle tek tek mi uğraşacağız?” demiş olmalı ki bu kadar basit bir sisteme adapte etmeyi uygun görmüşler.

İlginizi Çekebilir: Dead Space İnceleme

Öğrendiğimiz büyüleri 4 slota yerleştirebiliyoruz ve oyunda biraz ilerledikten sonra açılan kadim yeteneklerden yeni büyü slotları satın alarak 3 farklı 4 slotluk büyü dizelerine büyülerimizi oynayış stilimize göre yerleştirebiliyoruz. Büyüler birçok ana ve yan görevde en çok sığınacağınız liman olurken, savaşlarda birbirinden farklı kombolar yaratmanıza da olanak tanıyorlar. Sizden seviye olarak çok daha güçlü gözüken düşmanlara karşı Assassin’s Creed oyunlarındaki gibi çaresiz kalma gibi bir durum kesinlikle olmuyor çünkü doğru büyü seçimleriyle oyundaki her düşmana karşı savaşabiliyorsunuz. Ve evet eklemek gerek, Avada Kedavra ile tek tuşla her seviye ve her güçteki düşmanı yere indirebiliyorsunuz ama yasaklanmış 3 büyüyü öğrenmek o kadar da basit değil.

Envanter Sistemi ve Toplanabilir Öğelerin Çeşitliliği

Oyunda toplanabilir öğeler için muhtemelen 20 saat kadar harcadım ve benim gibi loot delisi biriyseniz Hogwarts Legacy sizi fazlasıyla tatmin edecek ancak gerek çantanızdaki slotun çok sınırlı olması gerek topladıklarınızı satabileceğiniz noktaların her yerde olmaması nedeniyle oyun âdeta “Bir şeyler toplamayı bırak, biraz da görev yap.” yanıtını veriyor. Oyuna ve hikâyeye olan odağın kopmaması için bu güzel bir yaklaşım ve oldukça tadında.

Envanter sistemi Assassin’s Creed son üçlemesindeki envanter sistemine benzese de basite kaçmak yerine oldukça detaylandırılmış. Birçok loot içeren oyunda topladığım öğeyi sırf en iyi özelliklere sahip diye görünüşünü beğenmediğim hâlde üzerime takmaktan sıkıldığım için loot sistemine olan sevgimden bile soğuduğum oluyordu. Hogwarts Legacy’de istediğiniz her teçhizatın görünümünü o teçhizatı çıkarmadan değiştirebiliyorsunuz.

Ayrıca yine aynı ekran üzerinden asanızın tutamacını dilediğiniz gibi düzenleyebiliyor, oyunun ileri safhasında açılan geliştirmeler sayesinde süpürgenizi de geliştirebiliyorsunuz. Hogwarts Legacy bu ekranda size oldukça basit ancak bir o kadar da ipleri elinize veren bir envanter sistemi sunmayı başarıyor.

Grafikler ve Performans

Hogwarts Legacy yeni nesil diyebileceğimiz grafik seviyesine sahip olmasa da Hogwarts’ın eşsiz dünyasını doğru renk ve canlılıkla hiç olmadığı kadar iyi yansıtmayı başarıyor. Üstelik grafiklerin dibine kadar abanılıp, performans sorunlarının kol gezdiği oyunlarla dolup taştığımız bu dönemlerde performans açısından iyi bir iş çıkarıldığını söylemek mümkün. Konsollarda oldukça stabil performans veren Hogwarts Legacy’i PC’de ortalama üstü bir sistemde 2K çözünürlükte Ultra ayarlarda oldukça akıcı bir şekilde oynayabildim. Bazı oyuncular PC tarafında kısmi performans sorunları yaşadığını belirtse de oyuna çıkış günü gelen güncellemeyle bu sorunların büyük ölçüde azaltıldığı belirtiliyor.

Süpürgenizi alıp Hogsmeade tepelerinden Hogwarts semalarına süzülmek o kadar güzel hissettiriyor ki, doğru renk seçimi ve filmlerde gördüğümüz yer yer cıvıl cıvıl yer yer ise kasvetiyle ön plana çıkan Hogwarts’ın her köşesinde tekrar tekrar gezerken “Artık fast travel kullansam daha iyi olur.” fikrini bir kez olsun bile düşünmüyorsunuz.

Müzikler ve Müzik Kullanımı

Harry Potter filmlerini en az bir kez seyretmiş herkesin aklında muhtemelen en çok kalan şey serinin müzikleridir. İlk filmdeki John Williams’ın eşsiz yeteneğinden çıkan müzikler serinin geri kalanında öncü olsa da Patrick Doyle, Nicolas Hooper ve Alexandre Desplat gibi isimlerden imzalı seri boyunca inanılmaz müzikler duymuştuk. Bu müzikler arka planda onlarca saatlik döngüye alınıp, kitapları tekrar tekrar müziklerin eşliğinde okumamızı sağlayacak kadar kaliteli ve evrenle özdeşleşmiş müziklerdi.

Ancak bir müziğin kalitesini belirleyen çok fazla unsur var. İşte burada da müziklerin kullanıldığı noktalar devreye giriyor. 8 filmlik Harry Potter serisinde de ardısıra gelen Fantastik Canavarlar filmlerinde de müzik kullanımı gerçekten başarılı olsa da Hogwarts Legacy bu konuda usta isimlerle çalışmasına rağmen ne yazık ki sınıfta kalmış. Seriden pek çok önemli anları, anıları ve olayları bize çağrıştıran, esintisini duyduğumuzda bile tüylerimizi ürperten müzikler yer alsa da birçoğu doğru ve olması gereken anlarda oyuna eşlik etmiyorlar. Filmlerde savaşın ve duygu yoğunluğunun en doruk noktasında duymaya aşina olduğumuz görkemli ve kasvetli müziklerden neredeyse eser yok.

İlginizi Çekebilir: Need for Speed Unbound İnceleme

Özetlemek gerekirse Hogwarts Legacy, hem seriyi seven hem de seriye giriş yapmak isteyen kişiler için kucaklayıcı olduğu kadar detaylı bir evreni bütün görkemiyle oyunculara sunuyor. Warner Bros.’un oyun sektöründeki son dönemlerdeki başarısızlığını en büyük markalarından biri tersine çevirmeyi başarmış gibi görünüyor. Oyun hakkındaki görüşlerinizi aşağıda yer alan yorumlar sekmesi üzerinden bizlerle paylaşmayı unutmayın sevgili Turuncu Levye takipçileri.